13 Mayıs 2010 Perşembe

yazıyorum yazıyorum bitmiyor


çok değişik bi şey. böyle bi nası yazma isteğim var anlatamam. çılgınlar gibiyim şu an ya. tivitırdan millete laf atıyorum. formspringde soru soruyorum bi yandan cevaplıyorum. bloglara bakıyorum, mail atıyorum insanlara filan. bi yandan da daha akademik kaygılarla bi yazı yazmaya çalışıyorum. ama değişik bi döngüye girdim. şöyle ki, akademik yazıyı yazmak için tabi ciddi ciddi oturup okumak, düşünmek gerekiyo ve ben bundan zerre şikayetçi değilim gerçekten yapmak istiyorum bunu. ama bi yandan da işte böyle bi sosyal medya aracılığı ile sosyalleşmeye çabalıyorum. hatta bakınız bloga yazı yazıyorum. yani ama ne yapayım çok eğlenceli bi şey bu soğşıl medya ya, öyle değil mi? gerçi tivitırla ilgili birkaç derdim var ama gülü seven dikenine katlanır demişler ne yapacan idare edecen.

bu Suzan Kardeş'in Makyaj Odası Şarkıları ne kadar güzel bi albümdür ya. çevir çevir dinle. gerçi albümle ilgili de cinsiyet bazında bi  fikrim var ama yine de birçok şarkısını özellikle cem yılmazı nejat işleri ve olgun şimşek'i pek severek dinliyorum. fikrim ise şudur, şarkıları neye göre kime göre seçtiler bilemiyorum. tabi şarkıları okuyanların ses rengine tonuna muhakkak dikkate almışlardır ama nası olmuşsa artık, albümdeki en güzel şarkıları erkekler söylüyor kadınlar ya çok tırt şarkıları (bknz: oya aydoğan domdom kurşunu) ya da orijinal haliyle yarışılmayacak şarkıları (bkz: özgü namal-ederlezi) okumuşlar üstelik bu kadınların okuduğu şarkılarda orijinal bi aranjman yok, erkeklerin öyle mi peki? yohh değil, gayet orijinal. ve kadınlar arasında en güzel şarkıyı okuyan da bizzat Suzan Kardeş'in kendisi, kendine torpil geçmesini anlayabilirim ama kadınlara böyle bi şey denk gelmiş olması benim hoşuma gitmedi. buluttan nem kapma şeysi oldu bu da ama ne bileyim böyleyken böyledir benim gözümde.




birkaç saat önce Say Anything diye bi film izledim. John Cusack'i zaten pek severim. film 1989 yapımı. ve Johncuğum nası toy nası sevimli nası şirin aman da aman, hanimiş de hanimiş. yani resmen John Cusack'in o dönemini yakalasam kaçırmazdım kesinlikle modunda izledim. bi de adamın benim izlediğim filmlerindeki karakteleri o kadar güzel ki, insanda böyle bi adamla iletişim kurma ihtiyacı yaratıyo, yani yakalasam johncuğum evlen benimle evimin erkeği ol dicem, o kadar ki hoşuma gidiyor. izlediğim film için bi yerde şey okumuştum, bu film kötü eleştiri almayan ilk 50 film arasındadır. hakkaten aslında filmde bi sürü açık var bişiler var böyle bi zaman-mekan algıları farklı filan. yine de izlerken gülümsetiyor mütemadiyen. pek şirin bi filmimiz kendisi. ha bi de Frasier'daki Frasier'ın deli babası da bu filmde oynuyo yine bi baba rolünde ama bu seferki baba çok değişik. türkiyedeki babaların hepsinin 50 yıl ilerisinde, ki yıl 1989 dikkatinizi çekerim.bi de ek olarak mini mini bi çocuk var orada 3-4 yaşlarında muhtemelen. allam nası şeker ya nası sevimli. ahan bizim oğlan

geçen sefer toplumun geneli tarafından pek çok sevilen bazı insanları ve diğer şeyleri sevmediğimi yazmıştım. bu sefer daha değişik bi şeyi itiraf edicem. Neşet Ertaş ile Beatles'ın şarkılarını kendileri söylediği zaman pek dinleyemiyorum ben. dur ya ikisini bi ayırayım. Neşet Ertaş'ı kesinlikle dinleyemiyorum, elektronik bağlama en kıl olduğum enstrümanların başında gelir zaten, hele bi de bozlak olayı var ki tahammülüm yoktur kendisine. ama bazı türkülerini pek severim Neşet'in, yalan dünya  başta olmak üzere. işte mesela bunu güzel sesli ve müzik altyapısı iyi olan birileri söyledi miydi nasıl da dinliyorum. Beatles içinse durum biraz daha farklı. Beatles'ın kendisini dinliyorum ki zaten kısa bi süre önce tanıştık kendileriyle. ama Across The Universe sayesinde şarkıların coverlarını dinleyincesi orijinalini dinlemek hiç içimden gelmedi. bu halleri daha çok hoşuma gidiyo. hele ki (across the universe filminden bağımsız olarak) Rufuscuğum across the universi bi söylemiş ki dadından yenmiyor :)

son olarak mavi jeansin son reklamı ne kadar gerizekalıca olmuş söylemeden geçemiycem. kız "erkek arkadaş kotu" kelimelerinin ingilizceye tam çevrilmiş halini söylüyor anne şaşırıyor nece konuşuyosun diye ve kız da diyorki burası istanbul bikbikbik. vay gerizekalı seni demek geldi içimden ilk reklamı izlediğimde ve hala da aynı hissi besliyorum. mavi jeansin zaten bence stratejik olarak çok belirgin bi hatası var. o da şudur, şimdi bu mavi jeans oldukça pahalı fiyatlardan satıyo kotlarını, dolayısıyla onu alacak kesim belli bi kesim. ülkemizde dil eğitiminin sahip olunan gelirle doğru orantılı olduğunu düşünürsek (ki boyfriend jeansi minicik ingilizcesi olan da bilir de esas mesele o değil) bu adamlar direk kendi kitlesini gerizekalı yerine koymaya çalışıyo bence. ha bi de mavinin istanbul faşistliği zaten vardı ama bu son zamanlarda neden bu kadar yükselişe geçti anlayabilmiş değilim. dünya düzeninde yeni bi dalga oluşturan milliyetçi dalgaya mı kapıldı ne oldu?

bir postun daha böylece sonuna geldik. ben biraz mekansal ayrımcılık bakayım.

saygılar bizden efenim.