8 Ağustos 2010 Pazar

polonya! notları reloaded

dün polonya fotoğraflarına bakıncası dedim dur ya ekleyecek görsellerim var ımış, o zaman ikinci bir post daha gireyim.




evet mesela lublinde tutku satılıyor, rastladığımız tek türk ürünü de buydu zaten. bi de sadece tek ve en büyük markette gördük, bize ne oluyosa görünce bi sevindik şebelek turistikalar olarak hemen fotoğrafını çektik. burada çoğul konuşuyorum zira toplamda iki kişiydik ve birinde fotoğraf makinesi var idi diğerinde de fikir var idi. aslında bir bisküvi için oldukça da pahalı satılıyor. bu pahalı olayını da bira endeksine göre söylüyorum :), zira 1.5 zlotiye bira var ama bisküvi 2,49. ki indirimli fiyatı 2,49 indirimsizi 3,49 ben o paraya 3 bira alırım arkadaş.(böyle de alkol manyağı insan modeli çizmiş oldum, esasında her gün içen bi insan değilimdir, bi ortam olursa falan ama polonyada içki fiyatları dibimi düşürdü)

hazır bira demişken kelimenin tam anlamıyla bira sudan ucuz. insan susadığında kararsız kalıyo bu kadar parayı suya vereceğime gider iki bira alırım diyo. ama şöyle bi uygulama var o elleri kolları biraz bağlıyor, sokakta içki içmek yasak. her yerde içebiliyosunuz ama sokakta kesinlikle yasak. trafik kuralları içerisinde de içki ile ilgili çok sert uygulamalar var imiş yine. tek bir bira bile içip yakalanırsanız ömür boyu trafikten men ediliyosunuz ve şayet kazaya karışırsanız da 4 yıl hapis yatıyosunuz. rüşvet oralarda da varmış ama berlin duvarının yıkılması ve liberalizme geçişle beraber o işler de değişmiş. mesela rüşvet teklif ettiğiniz polis "bu adam bana rüşvet de teklif etti" dediğinde 2 yıl daha yatabiliyomuşsunuz. o yüzden (en azından bizim temasta olduğumuz) polonyalılar bu kurallara bayağı bir sadıktılar. gerçi şöyle bi farklılık var, mesela orada da alkolsüz biralar var ve araba kullananlar bir tane ondan içebiliyolar ama onların alkolsüz birası bizim efes ile aynı alkol yüzdesine sahip :D yüzde 3,5 onlara göre alkolsüz bira oluyormuş. evet ilginç hakkaten.

hazır içkiden gittik devam edeyim (hoş lublinle ilgili aklımda kalan çok şey içkiden ibaret zira daha iyi pek bir şey yok) mesela ahududulu vodka shot denedik gerçekten enfes bir tadı vardı, bir de sharlotka diye bir şey denedik o da apple pielı vodka idi  zaten sharlotka rus usulü apple pie imiş, o daha da bir harikaydı. fakat bunlardan daha harika bir içki daha vardı. ben onu denemedim zira deneyen herkes aşık oldu içkiye o da bitki karışımlı vodka. bu kokteyl değil direk vodka yapılırken bitki karışımı ile birlikte yapılıyormuş ve böyle çok acayip çok güzel çok harika bir tadı oluyormuş. adını da yazmak isterdim ama takdir edersiniz ki lehçe upuzun ismi hatırlamam mümkün değil. ama bi gün polonyaya gidebilirseniz anlatırsınız vodka with herb deyu, elbet bi bilen çıkar.

bi de pek meşhur guinness içtim ben, normal biradan daha az asitli daha hoş bi içimi var kendisinin. gerçi türkiye'de de satışı yapıldığını duydum ama sadece birkaç markette kutulanmış hali satılıyo ama londraya giden bi arkadaşımdan öğrendiğim  kadarı ile onun kutulanması makbul değil imiş bişeyler bişeyler.  ha bi de italyan bi kız (kendisi dublin'de erasmus'a gitmiş hem de bir yıl) irlanda dışında satılan guinness sadece sıradan bir üründür, gerçeğini irlanda da içmek lazım gelir dedi ama kime dedi. ben ömrümde irlandayı görür müyüm bilmiyorum ki. o açıdan gittim denedim, beğendim. deneyin beğenin. guinnessle olan tek fotoğrafımda gözlerimin kısık çıkmasından ötürü buraya görsel koyamayacağım kusura bakmayın(hasbaya bak)

işte bu da dün bahsettiğim bir ladies night örneği, kendisi kızlar yurdunun önünde duruyor idi. zannediyorum fazla söze gerek yok. ha ama bi şey demem lazım, bu i love pussy bi şarkıya gönderme imiş göya amma işin altında, tabanında yatanı görmeyeni meşe odunuyla dövüyorlar.


bu da Kazimierz(kaşimierjj diye söyleniyor ki benim lehçede en severek söylediğim kelime oldu kendisi, nedense) deyi bir şehir. kendisinin çokkültürlü yönleri varmış onun için gezindik oralarda. bu şey de şehre adını veren kazimierz adındaki kralın bir temsili, pek neşeli. bu kazimierz polonya'da baya ünlü bi şehirmiş. açıkcası benim dilim şehir demeye varmıyor böyle kasabadan bozma diyebiliriz zira yürüyerek bir iki saatte her yeri görmeniz mümkün. şehrin dibinde minicik bi göl var. aslında tam göl değil böyle şehre ve özelliklerine bok atmak gibi olmasın ama göl de dereden bozma bi göl. ama polonyada çok az su birikintisi olduğu için burası bayağı kıymetli. polonyalı ne kadar ünlü varsa buradan ev almış, zaten çok pahalı bir şehir kendisi. ve resmen böyle sayfiye yer muamelesi görüyo. bir bodrum bir türkbükü adeta ama yandan yemişi diyelim. zira deniz yok. keçinin olmadığı yerde koyuna abdurrahman çelebi deme mevzusunun ta kendisi.


bu köpeğin heykelinin dikilme nedeni bir hayli enteresan kazimierz'e gelen birtakım turistler bu köpeği öldürüp kebap yapıp yemişler. bi de bi inanış var, heykele elinizi koyup dilek tutuyosunuz sonra gerçek oluyor. dilek ağacının polonya yorumlaması diyelim. adamlar avrupalı beyler :P

işte bu da en bayıldığım olay, gençler alıyor ellerine enstrümanları çalıyorlar, paramın bi kısmını sokakta gördüğüm ne kadar performanscı varsa onlara dağıttım, yirim ya. bizde de olsa böylesinden negzel olur, bizde anca pop gitar, istanbulda belki rastlanabilir böylesine ama canım yani bu ülkede bi tek istanbul  denen şehir yokki di mi?

bi de italyancada "you are smoking like a turkish" (niye ingilizce yazdın peki derseniz cümle bu haliyle polonyadayken baya bi geyiklere malzeme oldu ondan) diye bi deyim varmış, işin ilginç tarafı türkiyeden giden 7 kişilik gruptan bir tanesinin bile sigara kullanmıyor oluşuydu. bi de italyanlara hocaları demişki, bakın türkler muhafazakar insanlardır, içki içmezler pek, sizde gidip orada italyanın imajını bozacak şeyler yapmayın çok içmeyin sarhoş gezmeyin demiş. fakat italyanların içtiği kadar türklerin de içtiğini görüncesi insanlar baya şaşırdılar ama çabuk kabul ettiler durumu. ya ne olacağıdı?


bunlar da böyle bir anımdı.