17 Mayıs 2010 Pazartesi

persembenin gelisi


ne zamandır bir şeyler yazayım diye düşünüyorum ama bi yandan da bi türlü toparlayıp şöyle eli yüzü düzgün bi yazı yazma şevkini kendimde göremedim. hatta bi de arada ikileme düştüm. yaşadıklarımı neden sürekli yazılabilirliği açısından düşünüyorum filan diye ama onu geçtim neyseki. velhasıl bu yazının ana teması geçtiğimiz ağustos ayından itibaren yaşamaya başladığım bu evde, birlikte yaşamak zorunda olduğum kadın cinsinin en zavallı türünü yakından inceleme fırsatını bulmuş olmaktır. aslında konuşulan konular her gün yazılacak bi şeyler çıkarıyo bana. ama ben konuşulanları duyduktan sonra cinsime yabancılaştığımdan yazmaya fırsat yaratamıyorum.

bu sefer konuşulan konu şudur, işte efenim malumunuz hepimiz 20 yaş üstü genç kadınlarız dolayısıyla evliliktir eştir konuşuluyo haliyle. ev arkadaşlarımdan biri bugün istanbuldan geldi ve öyle muhabbet ettik salonda, işte bi kuzeni varmış evlenmek istiyomuş  aslında. ama yanlış hamleler yapıyomuş falan. sonra 3. ev arkadaşımın ablası geldi salona. kendisi vizeler sebebiyle geçici olarak evde ikamet etmekte.  ardında da 3. ev arkadaşım kendisi geldi. ee ne konuşuyosunuz falan dediler. ben de dedim efenim kızlarımız evlenemiyor ,evlenmiyorlar. sonra bi münferit olay anlattı istanbuldan gelen arkadaşım. ardından ev arkadaşımın ablası "erkek dediğin bi adım önde olur her konuda" dedi. 3. ev arkadaşım da destek verdi. "neticede ben evlendiğimde evin masraflarını düşünmek istemem kendi kazandığım anca bana yeter zaten. kocam işte hayatım  spora gitme onu mutfak masrafı yapalım dememeli bana" dedi. "bu yüzden evi arabası iyi bir işi olması çok önemli. neticede ben kendi ailemle yaşarken zaten aileme destek olmak zorunda olduğum için istediklerimi yapamıyorum evlenince de aynısı olsun istemem" dedi. ben de dedim ki "e şimdi birlikte yaşadığın ailense evlenince de kocan senin ailen olacak ev senin olacak kocanın evi olmayacak ki, o eve destek vermemek anlamsız değil mi ?"dedim. "yok ya olur mu öyle ben kendimi geçindiririm evi erkek geçindirir" dedi. 3. ev arkadaşım da tam gaz desteğe devam etti aynen.

yani bu çok anormal bi şey gibi görünmeyebilir ama işte bu kuş beyinsiz (kuş beyini kadar bile olduğundan şüpheliyim) kadınlar yüzünden hala daha fazla bilen,okuyan, araştıran ve daha eşit düşünen kadınlar neredeyse her gün hakarete uğruyolar. hakaretten kastım da küfür değil. bi adam kadınların genel olarak yukarıdaki gibi düşündüğünü varsayarak yaşıyo doğal olarak. ve bunun da uzantısı olarak bi kadınla karşılaştığında yukarıdaki düşünce gibi her düşüncesinin bu doğrultuda olduğuna inanıyo. dolayısıyla kadın dediğin futbol teknoloji, daha doğrusu üzerine düşünelecek herhangi bir konuyla ilgili katiyen bi şey bilemez. teknik olarak mümkün değil. ki erkek olsam ve yukarıdaki gibi düşünen kadınlarla tanışsam veya onlarla aynı evde yaşasam ben de böyle düşünürdüm. ama yani bi erkek düşünmeyi bilmeyen kadın muamelesi yapsa bana ben bunu hakaret olarak alırım. şimdi buradan da değişik bi sexizme gelmiş gibi oldum, kadının kadına yaptığını kimse yapmaz diyip arabesk de bi finiş bile yapabilirim ama derdim o değil.

derdim şu, bu kadar zavallı kadınlar yetiştirmeye devam ettiğimiz sürece, (ki buna her ailenin katkısı muazzamdır) evlendiği zaman çalışıp kazandığı parayı alış verişe harcama planları yapmayan her genç kadın toplum tarafından marjinalleştirilmeye ve dışlanmaya, dolayısıyla yalnız kalmaya mahkumdur. onlarla sadece spesifik konular üzerinden bilgi teatisinde bulunursun ve ötesini düşünmezsin. toplumu oluşturan her bireye buradan sesleniyorum, yazıktır yapmayın böyle beyinsiz kadınlar yetiştirmeyin artık, aklı başında olanları da marjinalleştirip toplum dışına itelemeyin. cinsiyetle kimin ne alıp veremediği var onu da çok net görebiliyorum ama artık şartlar değişti, düşünebilen kadınlar erkeklerin iktidarlarına çomak sokma çabasında değil zaten şayet erkek-kadın dengesi oluşturulabildiği takdirde erkek de bunu farkedecektir, zira her şey kabak gibi ortaya çıkacaktır.

kadınlar ve futbol ile olan ilişkileri şeysini bikaç bi yerde okudum bu olay da üzerine gelince dabıl dabıl oldu. bırakınız kadınlar düşünsünler efenim.

konuyu da çok alakasız bi şekilde bağlayayım, evde futbol maçı izleme şansım olmadığı için başka şansları da yaratmadığım için ben de looking for eric'i tekrar izleyeyim dedim. fransızca öğrenmeye çalışıyorum şu sıralar. eric contana'da filmde fransızca konuşuyo bazı bazı. adamın ilk kurduğu cümleyi anladım pek sevindim. filmdeki adam sen king eric olamazsın fransızca bi şey söyle dedi, king eric de "je suivi eric contana" dedi ben de cumartesi akşamdan beri durup durup jö süvi diyordum king erict'en duyuncası pek hoşuma gitti. darısı diğer bütün fransızca cümlelerin başına diyorum. 

yaklaşık bir ay önce filan yazmıştım ben bunu ama niyeyse yayınlamak istememişim o zaman. kimbilir ne düşünüyodum. şimdi bişiler karalarım belki diye girincesi du bi eskilere bakayım dedim bunu gördüm cümlelerini değil ama azıcık şeklini değiştirdim olduğu gibi koyuyorum yukarı. 
aslında şu anda yine kendimle güreş tutuyorum. hani insanın kendine alışamaması hali bazı davranış kalıpları çerçevesinde çok uzun sürebiliyo ya benim de var bi davranış kalıbım. karakterimin de önemli bir parçası. ama bence en gereksiz parçalarından biri. onu törpülemeye çalışıyorum şu bikaç gündür. böyle böyle bi şeyler yazarım dedim hatta fenerbahçe ile ilgili bi şeyler yazacaktım. ama neyse arkası yarın olsun.

"eticin gülsün dünya gülsün" buna bi ayar bi uyarlama yapıcam ben ama tam oturtamadım kafamda. ama özet olarak dünya ben oluyorum, eticin biri oluyo, önemsiz olması gerekirken beni güldüren şey olduğu için mutlu oluyorum, sonra hayaller, sonra rüyanda görürsün ancak modu. yemiycem bundan sonra eticin filan.