27 Ekim 2010 Çarşamba

söylüyorum ama kime?

bi şey söylicem. lafa da böyle girilmez bu bir. bir tane değil birçok tane söyleyecek şeyim var bu da iki.


ya ben şimdi bu 500 days of summerın soundtrackini dinliyorum da, allam yareppim ne kadar acıklı şarkılar var ya. hele the smits'in iki tane biribirinden harika şarkısı var. ki ben, hiç the smiths dinlemiş bi insan değildim bu güne kadar ama bi taraftan da "the smiths fans die young" geyiğini de merak ederdim, lan geyik değilmiş gayet gerçekleşme ihtimalinin var olduğunu görmekteyiz.( ilgili bkz: there is a light that never goes out, http://fizy.com/#s/1lrk8p )


bunun dışında, lost in austen'i izledim. pek güzel çok da güzel bir mini dizimiz. jane austen'in pek iyi bildiğimiz pride and prejudice'inin çok egzantrik bir versiyonu, gerçi versiyon diyemeyiz ama diyedebiliriz bakış açısı. ama konu şöyle;


Londra'da 2000'li yıllarda yaşayan amanda price adındaki kızımız pek aşık bu kitaba, kitaptaki karakterlere efenime söliyim o havaya, o zamana, o dokuya, o her bi şeye. ve bir gün bir gün kızımız bi şekilde o romanın içine giriyor ve olaylar gelişiyor. toplam 4 bölüm 45'er dakika. ama cidden çok eğlenceli. kızlar için bi güzel tarafı da ço yahuşuğlu erkekler var böyle bak bak doyamazsın. ben de zaten doyamadım. dizide bi colin firth geyiği vardı üşenmedim dün colin firthlü versiyonunu da indirdim ve hatta keira knightly'nin oynadığı filmi de indirdim. filmi izledim. colin firth kenarda bekliyo onu da izlerim bi dahaki izin günümde belki, gerçi bi dahaki izin günüme yapılacak bambaşka şeylerim var, du yazıyım da okuyanlar kıskansın; Gökçe ile pasta yapcaz biz niheheh yerken  de sex and the city izleriz. oh mis.


ondan sonracıma ben bugün kendi mağazamın tadilata girmesinden mütevellit en cafcaflı şubeye geçtim, hemen ilk güne imzamı attım ve "bayan değil kadın" polemiği yarattım sonuna kadar da savundum, inanmazsınız bu şubedeki çocuklar pek şirin çıktı "aa çok ilginç bi tespit aslında" deyip kabullenir gibi yaptılar. hoş, benim söylememle bu durumdan haberdar oldukları için konuyla ne kadar alakasız oldukları gün gibi ortada olduğu için aslında pek de şey olmadı, ama neyse en azından daha önceki şubedeki süper acayip arkadaşlarımız gibi hayır lan bayan denir asıl kadın çok ayıp demediler, bu da bir şeydir.


ve de bu mağazada her şey çok iyi çok güzel, sadece iki minik! sorunum var.


1. müdiremiz egosundan kimseyi görmüyo, aynı tipten başka bi insanla başka bi maceram olmuştu, ben de yaşanmışı var modundayım ama yine de işim biraz zor.


2. çok şirin çok yardımsever pek tatlı ve de bizim üniversitede okumuş (gerçi 2004 girişli ve hala okuyo, neyse) bir arkadaşımız var, ama kendisi şu an benim arkadaşım olm(a)yan bi insanın neredeyse tıpkısı, so hiç hoş değil, yine de işim zor vol.2




bir de A Garden State filmini izledim. şöyle söyleyeyim müzikal olmayıp da şarkılarla filmin farklı bir şekilde iç içe geçtiği düz bi film olmakla birlikte pek hoş bir filmimiz. düz diyince de hakaretengiz bi cümle oldu ama değil. düz derken böyle bi aksiyon yok ortada pek olay da yok zaten durum hikayesi gibi. sadece 4 günü anlatıyo film. ama müziklerle o kadar güzel harmanlanmış ki. bi de benim izlediğim versiyonunda alyazılarda şarkıların sözleri de yazılıydı, duruma cuk oturan şarkılar seçilmiş zach beyimiz tarafından. çok şahane bi iş çıkarmış. tavsiye ederim. ben de Güzide'nin tavsiyesiyle izledim. pişman değilim. çok saoluuunnn Güzide (duman stayla)


Gökçe'nin tavsiyesiyle de love and other disasters'ı izlemiştim. hatta dün tekrar izledim. (evet farkettiğiniz üzere dün izin günümdü ve bütün gün bi şeyler izledim, oh ne kadder güzel oldu) bu film benim hayatımda görüp görebileceğim en iyi sorgulama filmlerinden biriydi bence. aşk'ın halleri ve aslında pratikte nasıl olduğuyla ilgili bir film ve o kadar akılcı ve sorgulamacı replikler var ki, inanamazsınız. inanmazsanız açın izleyin babies. çok saol Gökçiiii (kendim stayla)