19 Ağustos 2010 Perşembe

Güzide'nin Sinem ile İmtihanı

 Evet efenim yine yepisyeni bir röportajla karşınızdayız. Defterimi yaz temizliğinde yitirmeseydim çok başka sorularla çok daha erken bi zamanda yayınlanacaktı bu röportaj ama kıfsmet tabi. Buradan Güzide'ye her türlü çok teşekkür ediyorum. Buyrunuz Güzide hanım kızımızın cevaplarına;


Tivitır sebebiyle ziyadesiyle kaynaşmış hatta ilişkimizi bir level üste taşıyıp farklı platformlarda muhabbet etmiş iki insanız. Ama adettendir sen kimsin bi anlat bakalım.
soruyu ilk okuduğumda,"sen kimsin?" sorusuna cevap vermenin ne kadar zor olduğunu düşündüm ya. Bir yandan kötü özelliklerimi söylemesem mi iyi gözükeyim lan dedi kötü tarafım bir yandan da sadece gizemli veya kötü olan insanların sahip olduğu cazibe aklımı çeliyor. Neyse uzatmayayım :) Ben babası ismini Güzide koyup,baştan çocukluğunu biraz mahvetmiş olan bir kızım. İsmim yüzünden insanlar bir ortama girmeden önce 30 yaşında biri gelecek falan sanıyorlar, geldikten sonra da 19 yaşında olan bendenizi 22 yaşında sanıyorlar. Doğduğumdan beri aynı evde yaşadığımdan dolayı, hala ilkokul arkadaşlarımı görüyorum birbirimize gönülden inanarak "bir ara görüşelim yaaa mutlaka, çok özledim" diyoruz.Babamın semazenlik yıllarından kalma olduğumuz için ikimizin ismi de oradan etkilenilmişte koyulmuş. Bir abim var,kendisi bu dünyada beni en iyi tanıyan insanlardan biri tabi en çok çilemi çeken. Msn konuşmalarımızın bölünme sebebi bir de,biz böyle beraber film seyrediyoruz, dizi seyrediyoruz, konsere, gezmeye falan beraber gidiyoruz.Kendisinin yeri ben de çok çok ayrıdır.Sevdiğim insanların yanında süper neşeli, eğlenceli biriyken, sevmediklerimin yanında maalesef suskun değil, tepeden bakan, her lafa birşey diyen, çokbilmiş biri oluyorum. Eskiden çok arkadaşım olmasından hoşlanıyorum sanırdım ama yalnızlığı seviyorum. Bir de anlaşılması zor bir insanım o yüzden ailem dışında beni çekebilen sadece bir insan var hayatımda:).

Hazır tivitır dedik oradan devam edeyim.  Tivitır insanın kendine yakışanı giymesi gibi bi şey, nereye çeksen oraya gidiyor. Sen nereye doğru çekiyosun tivitırı?
Twitter'a ilk geliş sebebim, sadece birinin yazdıklarını okumak içindi. Hala da bir tutam öyle. Sonra yazmaya başladıkça,senin sevdiğin filmleri seven,müzikleri dinleyen insanlarla tanıştıkça hayatım da bir nevi bağımlılık haline geldi desem abartmış olmam. Sonra bu twitter ünlülerini takip ettiğim zamanlar oldu. Tespit manyağı oldum amiyane tabirle :) Konuyla bir ilgisi yok ama bu insanlar gece gündüz evde oturup tespit mi düşünüyorlar ya da bazılarının aşk hayatı maaşallah rozalinda dizisinden miras kalmış gibi, süper hareketli.Twitterı en büyük sevme nedenim ,ilerideki sorularda açığa çıkacaktı ama mühendislik okuyor olmamdan kaynaklanan bir eksiklik. Zevklerimin uyuştuğu, geyikten başka bir şeyler konuşabileceğim insan sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor, geri kalanlar da beni ultra kültürel bir kişilik sandıklarından konuşmaya çekiniyorlar maalesef. Twitter sayesinde özellikle sen ve kankanı(şair burada Esra’ya sesleniyor) tanımak benim için en güzel şey. Bir de msndi dmdi(dm diyorum Sinem hani şu daha sık yapalım dediğimiz şey :P ) derken yeni arkadaşlıkların ilk anlarının rehavetini atıyorsun böyle şeker gibi bir olay. Yani yarım sayfa saçmaladıktan sonra twitter'ı herhangi bir spor olayında yapılan yorumlarla birlikte izlemek en sevdiğim yönü sanki toplu seyrediliyormuş gibi bir ortam oluyor. Bir de twitter sayesinde acayip güzel filmler,gruplar öğreniyorum. Ne kadar masumane şeyler için kullanıyormuşum, ben bile inanamadım.


Neden bir blogun var?
Bloğu Nisan ayında açtım, keşke daha önce açsaydım diyorum hep. Ocak ayı gibi çift kişilik bir hayattan tek kişiliğe geçiş yaptım diyerek özel hayatımı da gözler önüne sereyim Sinem :) Güzide'den şok açıklamalar başlığı altında ver bloğa röportajı lütfen. İki ay boyunca hayatın tüm kötülükleri beni bulmuş gibi bir havam vardı, yeni dönemin küçük emrahıydım ben bir nevi, şimdi hatırlayınca gülüyorum tabi bayağı sapıtmışım o sıralar. İnternette dolaşıyorum sıkılıyorum, film seyrediyim diyorum kendime pay çıkarıyorum ortada film milm kalmıyor. Sonra işte blog fikri geldi birden, okulda ki bir ödev yüzünden. Zaten bloğun ilk ayında birkaç tane melankolik yazı var, sonra dönüp okuyunca benim bile içim bayıldı. Bloğu açış sebebim yalnız olmadığımı hissetmekti açıkcası ama sonra yazdıkça okuyup geri dönenler falan çok mutlu etti.

Blogunun adından dahi aşırı bi melankolizm ve umutsuzluk, yalnızlık akıyor, ben tanıyorum seni çok neşeli bi insansın nerden kaynaklanıyor bu melankolik durum?
Öncelikle çok süper bir tespit yapmıssın benimle ilgili. Aslında insanın doğasında olan bir şey; bazı günler mutsuz bazı günler mutlu olmak. Sonra insan seçim yapıyor ya topluma mutsuz tarafını gösterecek çoğunlukla ya da mutlu. Ben ikinci seçeneği seçenlerdenim ama mutsuz yanımı da saklamaktan hoşlanmıyorum. Öbür türlü insanlar hiç üzülmeyen, ağlamayan, koyver gitsin kafasında bir insansın sanıyor. O yüzden beni tanıyan veya tanımakta olan insanlara sisli tarafı da göstermek istedim. Blog da bunun için biçilmiş kaftan oldu.

Özellikle inci sözlüğün yarattığı yeni jargon ve internet dili ile ilgili neler düşünüyorsun?
İnci'nin bazı yaptığı eylemler trajikomik cidden. Küfür konusunda pek geniş mezhepli biri değilim. O yüzden sorunların, sıkıntıların her cümlede mutlaka bir küfür ile anlatılması bana çok da doğru gelmiyor açıkçası. Bir yandan da ister küfürle, ister en kibar yolla sıkıntını anlat, çözülme oranının yerlerde dolaştığı bir ülke burası, maalesef. Mesela ekşiye yaptıkları baskın saçmaydı bence. Çünkü ekşi onlardan on numara büyük bir kere; hem de uslüp olarak bariz bir şekilde farklılar. İnternet dili dediğinde aklıma ilk şu b lerin p, t lerin yanına h getiren (bknz:ashkıım,pepeyiiim)grup geldi direk. Bu gençlerin de büyük psikolojik problemleri olduğunu düşünüyorum ve gösteriş budalaları olduklarını. Tüm nefretimi kustuğuma göre,diğer soruya geçebilirim herhalde. :) 

Her gün muhakkak dinlediğin bir şarkı var mı? 
Her gün özellikle dinlediğim bir şarkı yok ama her gün özellikle dinlediğim grup The National. Hatta sen bana soruları akşam attın ama ben hemen cevaplayamadım, National dinleyebileceğim bir ortam da değildim.National ile en büyük yaram,İstanbul'a geldiklerinde 18 yaşından küçük olduğum için konserlerine gidememiş olmam. Zaten şimdi de adamlar İngiltere ile İrlanda'nın dışına çıkmıyorlar.(İrlanda diyor,İngiltere diyor bu kız Sinem)Sırf bu sebepten ama sadece bu sebepten İngiltere'ye gideceğim :P bir de ingiliz aksanına doymak için olabilir bak.

Sadece internet üzerinden tanıdığın yüzyüze görüşmediğin insanlarla yüzyüze görüştüğün insanlardan daha fazla şey paylaşıyor olmak zaman zaman “lan ben bunları diyorum ama kime diyorum” paranoyası yaratıyor mu sende?
Yaratmıyor çünkü internetin en güzel yanlarından biri bence bu zaten. Normal şartlarda büyümüş bir insan, ömrü boyunca ne kadar insanla tanışabilir ki? Bence internet ile normal hayatta konuşup vakit öldürdüğün insanlardan çok daha değerlilerini bulma ihtimalin çok yüksek. Bir yandan da internet cinayetleriydi, dolandırmalarıydı gibi olaylar da var tabi.O yüzden açıkcası sanal alemde kendi cinsime samimi olduğum kadar karşı cinse olamıyorum ilk başta. Klasik karşındaki erkeği kötü olarak gör :) Tabi bana bunun aksini gösteren erkeklerle de tanıştım, hepsini de sıra dayağına sokmayayım. Tek negatif düşüncem sanal alemle ilgili, psikolojik olarak, bir kere bile resmini görmediğim bir insana, hayatımla ilgili şeyleri anlatamazmışım gibi geliyor.


Neden makine mühendisliği?
Küçükken hep sorarlar ya büyüyünce ne olacaksın diye, ben hiçbir zaman ne okuyacağımı bilemedim, gelecek planımı 9 yaşında çizemedim valla. Sonra işte lise zamanı diyetisyenlik yazmak vardı aklımda ama sonra diyetisyenlik yazan insanları görünce bunlarla okumam ben yeaa diyip ondan da vazgeçtim. E sağlık alanı istemiyordum geriye sayısal olunca kutsal meslek mühendislik kalıyor :P Neden makine mühendisliği diyince valla değişik yorumlar var Sinem'cim. Lisede Fem'e gidiyordum,danışman hocam makine mühendisliği yazacağımı duyunca "sen üniversiteye erkek bulmaya mı gidiyorsun ?" demişti. Aslında gerçek sebebi bu ama ben insanlara fiziği matematikten daha çok sevdiğimi üç erkekle büyüdüğüm için de erkeklerin fazla olduğu ortamların benim için korku değil eğlence demek olduğunu anlatamıyorum. Bölümün şimdilik tek kötü yanı, makine mühendisi kızlarının adlarının ultra çirkinlikle ünlenmiş olmasından dolayı, okula moralim bozuk olduğunda bile salaş gitmeye cesaret edememem. Buradan bizim bölümdekilere de sesleniyim, siz her gün kareli gömlek,tişört,kot giyince bakımlı mı oluyorsunuz lan, bizim günahımız ne. Son bir şey kızları için bir şey demek istiyorum. Gerçekten bakımsız olanları var ama bir de erkeklerin arasına girmeyi erkek gibi davranmaktan geçtiğini düşünüp, evrim geçirip erkekleşenler var. Böyle de satarım hemcinsimi.

Bilgisayar/ internet ve futbolun genel anlamıyla erkek tekelinde olmasına rağmen inatla bu alanları kullanan kadınlar var. Sen de bu kadınlardan birisin. Özellikle futbolla ilgili yorum yaptığında acayip tepkiler aldığın oluyor mu?
Futbol konusunda konuşma tabularımı yıkan abim ile kuzenim oldu. Küçükken üç erkekle büyüyünce evcilik yerine favori oyunun dokuz aylık oluyor zaten. Sonra büyüdükçe futbola ilgim azaldı biraz ama artık çocukluktan kalma bir aşkla mı bilmem son yıllarda sadece futbol değil tüm spor karşılaşmalarını keyifle izliyorum. Maalesef dışarıda ailemde gördüğüm saygıyı göremiyorum. Erkeklerin doğuştan futbol kurallarını bilerek doğduklarını sanmalarından vazgeçmeleri lazım artık ya da futboldan gerçekten hoşlanan ve anlayan kızların "erkek gibi" olmak zorundaymış gibi davranmalarına. İşin ilginci de futbolla ilgili muhabbet geçtiğinde, kadınları aşağılayanlar İstanbul takımları oluyor hep, Trabzon zaten kadınların egemen olduğu bir yer olduğundan gerek; futbol olduğunda da erkekler hiç sorun etmeden bir kadınla takımın durumunu, maçı, pozisyonları tartışabiliyor.Bir de bence çoğu kız, erkeklerin kızlar futboldan anlamaz ve zevk alamaz yargısından dolayı futboldan hoşlanmayı bile denemiyorlar.Hazır yeri gelmişken hemcinsime de söyleyeyim, kızlar futbol da diğer sporlarda süper zevkli, büyük ihtimalle asla sahip olamayacağınız köşklerde yaşayan ultra lüks "sanatçıları" kendinize örnek alacağınıza, sporcuları alın hayatın gerçeklerini de görmüş olursunuz hem.

İstanbul’da doğmuş büyümüş bir insan olarak neden üç büyükler değil de Trabzonspor?
Anne tarafım da baba tarafım da Trabzonlu. Her sene mutlaka Trabzon'a giderim hem İstanbul'da yaşayan akrabamız yok, tüm kuzenlerim orada hem de orayı bir başka seviyorum.Bir sene biraz geç gidecek olsam, başka bir şey düşünemez oluyorum.Trabzonspor, Trabzon'da ibadet gibi. İnsanların en çok konuştuğu şey bu. Ondan öte benim en çok hoşuma giden şey 70-80 yaşlarındaki kadınların maçlara gidip tezahürat etmeleri, maç olduğu zaman ailecek seyredebilmek. Annem lisede okurken, o zaman Trabzonspor şuan ki halinden çok daha iyiyken tabi maçları radyo ile odasında dinlermiş. Tabi İstanbul takımlarından birini de tutabilirdim rahatlıkla ama biraz bu konuda kıl olduğum şeyler var. Açıkcası İstanbul takımlarının taraftarlarının en azından dörtte birinin palavradan taraftar olduğunu düşünüyorum. Bir takım tutmak zorundaymışım gibi davranıldığından ya da sevgilisi, kocası ya da ilk  platonik aşkı o takımı tuttuğundan. Trabzonsporlu olmak ise kimsenin hatrı veya sevgisi için içimde oluşan bir şey değil. Sanırım benim için Trabzonspor'u bu kadar önemli yapan şey de bu, sanki içimde hep varmış gibi hissettirmesi.


bir sonraki imtihanda görüşmek üzere efenim. esen kalın.