24 Mayıs 2010 Pazartesi

selebiriti tabi ne sandındı?

geçen hafta ilk önce bir tiviti çalınan ve daha sonra "normal ünlü" bir kimse tarafından (canım mserdark) bir tivitim ritivit edildiğinden mütevellit (hoş rt edilen tivitim bi anlamda mserdark'nın şeysi sayılır ama orası pek mühim değil) ben de artık bir tivitır selebiritisi oldum. evet. dolayısıyla starlığım zedelenir diye artık kimseyle kolay kolay konuşmuyorum bir tek yakın arkadaşlarım o kadar. ve bittabi çok az tiviti yazıyorum mümkün mertebe de aforizma oluyo zaten artık. hı hı evet.



neyse ünlü olmayı bi kenara bırakalım(bu havaların da hastasıyım, tam cem yılmaz modeli, şunu içmeden uçamıyorumcular) neler neler oluyor aslında. kpds açıklandı ya bugün. deneme çözerken genelde ilk 50 soruda şahhane hatalar yapıyodum sonraki 50 soruyu daha akıllı uslu çözüyodum. sınav sonrası yine cevaplara bakıncası yine normal performansımı sergilemişim. ilk 50 soruda 20 hata yaptığımı görüncesi dedim artık gerisine bakmıyım kesin geri kalandan da kemiksiz bi 10 hata yapmışımdır ve yine 70'in altında kalmışımdır, bühü dedimdi. fakat o da nesi sayın seyirciler? sen ilk 50 soruda 20 hata yap geri kalan 50 soruda 5 hata yap ve kap 75'i olacak iş mi, vallahi oluyormuş. negzel değil mi? direksiyon sınavı da pek şahhane geçti ondan da geçtim pek iyi not ile. iki sınavımın da sonucunu bugün öğrendim güzel bi kombo oldu hakkaten.

boluda artık iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki günler kadar kalabilecem. bi dahaki hafta bugün muhtemelen ankarada bi şeyler okuyo olucam. aslında 6 yılı kapatıp gitmek, daha zor olur gibime geliyodu benim. bi de birkaç ay öncesine kadar mayıs ayı sonunda taşınacağımı bilmiyodum hep ağustosta taşınıcam diye hesaplıyodum. hesaplar şaştı bikaç ay öne alındı. ama yani o kadar çok şikayet ettimki buralardan, şimdi giderken üzülüyo-muş gibi yapmak çok karaktersizce geliyo. bi bakıma tabi üzülüyorum, hem Fa'ama ile bu kadar vakit geçiremicez hem kendi düzenim olmayacak falan ama yine de buralardan gitmek en eski evime taşınmak yepyeni bi şeylerin de başlangıcı olacak bi bakıma. o açıdan gerçekten az üzülüyorum. 

hay dilimi eşşek arısı soksun ya. arkadaş tamam ingilizceye alıştıkça bi de internette gezinirken çok fazla ingilizce kelimeye ve tabire rastlayıncası bi de bi de türkçede tam karşılığı olmayan ama ingilizce söyleyince ve karşıdaki anlayınca cuk diye oturan şeyleri öğrendikçesi coşuyorum ben. geçen gün "phrase"'in türkçesi gelmedi aklıma. hatta tivitıra bi şey yazıcam bikbikbik tabiri diycem diyemiyorum bikbikbik phrase'i diyesim geliyo alla alla dedim neydi bunun türkçesi sonra açtım baktım sözlükten hah dedim ya "tabir" ne de severim yani güzel bi kelimemiz kendisi. diyeceğim odur ki o kadar fazla sayıda türkçe kelimeyi bilmemle birlikte çok az kaldı-ramak kaldı daha hoş sanki- teslim bayrağını çekecem, artık komple "ığğğ, aııımm, siz türkğğler nasil diyorğğ" moduna geçecem.

artık bütün kadınlar seksi arkadaş. bi ben kaldım. artık herkes bir bihter(adı batasıca) oldu başımıza. dapdaracık bi kot, altına topuklu her renk bi ayakkabı. ben bile ne kadar sıklıkla görürsem göreyim bi baştan aşağı süzüyorum. ki gerçekten bi şehvet yok değil. herkese olmuyo kabul ama bi kısmına çok yakışıyor sapık muamelesi görmesem yanaşıp çok yakışmış negzel olmuş dicem ama sanmıyorum ki bunu bi kere bile başarabileyim. artık yakın çevremde giyen biri olursa onlara şey ederim.

şimdi bu göksel ikidir retro albümler yapıyo ya ilk albümünü ben daha bi bayılarak dinlemiştim, ki tam da bi sene oldu sanırım ikinciyi çıkarttı. valla bence kolaya yatıyo bu kadın. gerçi ne kadar kolaya yatsa da neticede başarılı bi anlamda. ama diyeceğim o değil. şöyleki şimdi bu göksel insanının bu iki retro albümünden önceki albümlerindeki birçok şarkısı böyle bi tam benim nefret edeceğim türden, belki içinde kıskançlık da var şimdi kendime yokuş olamıycam ama yani gerçekten nefret edilmeyecek gibi değil. o nasıl bi sevgi, o nasıl bi aşk arkadaşım "sensiz ben bi bok etmem" minvalinde şarkılar yürüyor gidiyor. arkadaşlar onu bunu anlattı ben oturdum kalktım hep seni anlattım bi seni konuşurum bikbikibik, bu ilk aklıma geleni. ki albümlerinin çoğu bu tandasda şarkılarla dolup taşıyo. o yüzden ben ChimiChanga'ya zamanında demiştim bu kadının bu kölen olurum köpeen olurum tarz şarkıları çok disgastingg(ChimiChanga tabiridir kendisi, çok komik ondan kullanıyorum, yoksa türkçesini de biliyorum, yivranç). şimdi bu iki retro albümü hariç bi günden bi güne bi göksel albümü dinlemedim bu sebeplerden. fakat bu retro albümleri dinliyorum. en sevdiğim ChimiChanga ile de konuştuktu bunu zamanında, hatta o demişti (bak hemen farafreyz ettim) "ya kızım sen retro albümleri beğenerek dinliyosun ama gökselin kafa aynı kafa bak bi sözlere" demişti. ki dinliyorum hakikaten öyle. ama yine de bu albümlerin tonu pek hoş, dinliyorum ama bi daha retro albüm yaparsa gidip ağzına vurup "sıs lan" biraz daha üretken ol bu ne diyebilirim.

ankarada uzun zamandır birkaç gün üstüste kalamamıştım ne zamandır. yaseminle buluşuncası dost'a gittik ben bikaç kitap aldım. esasen sadece üç adet kitap alacaktım fakat uzun zamandır alamadığımdan mı artık nedir bilemiyorum 5 adet kitap aldım. bence biraz da dost illüzyonu bu. zira dost kartınız olunca 6'ya bölüyolar sanki hiç ödemiyosun gibi oluyo. 5 kitaba 14 lira veriyosun çıkıyosun gibi oluyo. gerçi benim için gerçekten öyle oldu. zira bundan sonraki zamanlarda herhangi bi yerden düzenli bi gelir elde edemeyeceğim en az üç ay hem de, o yüzden taksitleri babama itekledim o ödeceyek. ben de okuyacam. oh mis, baba parası en güzeli zaten. dönüp dolaşıp 6 yılın sonunda şu noktaya gelmiş olmam da (aldığım kitaplardan birine ithafen) tam bir dublörün dilemması oldu. [parantez içi yazmasını normal yazmalardan daha çok seviyorum galiba. çünkü parantez içleri konuşma anında aklına gelenleri araya sıkıştırma tonunda bi şey.]

son olarak, kısmen tecrübe ettikten sonra "çocuk da yaparım kariyer de" lafının ne kadar boş bir cümle olduğunu sizlerle paylaşmak isterim(aa ilk defa karşımda birilerinin olduğunu yazılı olarak kabul ettim, artık bundan sonra gelsin sevgili okur, gitsin en sevdiğim okur). çarşamba günü ankaraya gittiğimde sevgili annemin yine birtakım aksiyonlar için evi terkettiği gerçeğiyle yüzleştim. ki bu ilk değildi ve son olmayacaktı eminim. ben lisedeyken de böyle "istanbul'da cenaze var imiş ona gideyim iki güne dönerim" diyip 2 hafta gelmemeler, "babaannem kalça kemiğini kırmış, ameliyata alacaklarmış, kan lazımmış, kan verip geleyim" diyip tam 28(yazıyla yirmisekiz) gün gelmemişliği var. bu sefer de yine bir cenaze haberi ile sivas yollarına düşen annem, cenaze töreninin ardından anneannemi de alıp antalya'ya dayımlara gitmiş ve ne zaman döneceği belli değil. ben ankaraya gittiğimde daha sivasa gitmişti yani kesin en az bi hafta sahalardan uzak kadıncağız. küçük kız kardeşim(ne küçüküğü ya eşşek kadar 21 yaşında) yemek yapmayı pek sevmediğinden bi yandan da dersaneye gittiğinden boşalan anne kadrosuna hemen beni atadılar. bi taraftan da bi makale işi var çoğunu yapmıştım ama birkaç eksiği var ki valla çok zor işlermiş bu yazma çizme işleri bi de kimden ne okuduysan alıyosun referans gösteriyosun falan, bildiğin kıl tüy iş. neyseki evde çalışma şansım var. sabah 7'de kalkıp kahvaltı hazırla sonra çok geç yattığından, git biraz daha uyu, sonra kalk kahvaltı et etrafı topla, işini yap aaa saat ne çabul altı oldu ya du akşam yemeği için bi şeyler yapayım, yemek yap, hep beraber ye, bulaşıkları topla ve (burada ve diyince milliyetçi hareket partisinin 40. yılı dicektim çok az kalmıştı) aa saat ne çabuk 10 olmuş ben biraz daha çalışayım ve uyu.

arkadaş ben bu tempoya üç gün dayanamadım bırak bir yaşam stayla olsun. o açıdan kararım çok net. gerçi evlenmekle ilgili süper ümitsiz bi kimseydim zaten ama an itibari ile kesinlikle evlenmiyorum. böyle tek çok şahane. anne olmak, oraya hiç girmiyorum. full time bi kariyer bazında bi işim olacak, üstüne bi de full time annelik işi, yok ben almıyım sağolun, öksürtür o şimdi.

bi de şeyi dicem, illa çok sinir olduğum bi şeyden bahsediyorum her postta bunu da yine de sinir olduğum bi şey ile kapayayım. bakın buradan sesleniyorum, 

1.şu üç nokta ile ne alıp veremediğiniz var, her boka kullanıyosunuz?
2. hadi üç noktayı anladık gizem, böyle bi cümleyi bitirememe hali gibi, 5 ve üzeri nokta neyin nesi manyak mısınız?
3. madem bi türlü bitiremiyosunuz cümleyi kurmasanız daha iyi değil mi?
4. ünlem işaretlerini de yine saçma sapan yerlere kullanmaktan nasıl bi haz duyuyosunuz?
5. hele hele 5 tane soru işareti vurguyu çok fazla arttıran bi şey değil mi, neden bu zulmü yapıyosunuz?

bence yapmayın, gerek yok, uslu uslu yazın, bakın ben kullanmıyorum, bi şey olmuyo siz de deneyin memnun kalacaksınız. hem zaten noktalama işaretleri için en azından ctrl'yi kullanmanız gerekecek. ne gerek var. boşa israf.
bu hafta penguen görseli olan sigara çıkartması veriyor, muhakkak alın derim. ben de yazılı versiyonu var bi tane hala saklarım. ki, kendisi " şampiyonluğu kaybettik hükümsüzdür-fenerbahçe" dir. neşeli değil mi? bu seferkiler daha bomba. bi tanesi mesela deniz baykallı "ben partimi bıraktım bence sen de sigarayı bırakabilirsin". bence kaçmaz. siz de kaçırmayın.

reklamlar bitti. bi on saniye daha görünmek gerekiyo di mi reklamlardan hemen sonra bitmemesi gerekiyo. derken, bitti.

***Hoanes'in bizzat kendi şeysidir. ben de pek bayılıyorum bu şeye, tivitırla giriş yapıncası paylaşayım dedim.